Uzun süredir planladığım ancak tembellikten ve hep bir
şeyleri ertelemeye alıştığımızdan yeni gerçekleştirebiliyorum bu hayalimi. Ve
eminim yazı paylaşımlarım arttıkça önceki gezilerim ve gözlemlerimi
paylaşmadığıma pişman olacağım. Bir yere gideceğim zaman orayı küçük çaplı
araştırırım. Ve diğer bloglardan yararlanırım.
“Nerelere gitmeliyim ne yemeliyim”
ve insanını, yörenin özelliklerini de tanımaya, anlamaya çalışırım.
Bende kendi gözümden keşfettiklerimi aktarmaya çalışacağım.
10 Kasım 2016’dan itibaren bir dizi yolculuk yaptım işlerim
arasına gezilerimi de sıkıştırıp keyif almasını bildim. Bunlardan birisi Konya
yolculuğumdu daha öncesinde ziyaret ettiğim bu şehir tekrar kapılarını bana
açtı. Yalnız bu defa Konya şehrini biraz otel olarak kullanmış olabilirim.
Kendi gözlemlerimle size Konya’yı aktaracağım. İlk yazım olması nedeniyle çok
acemice olabilir. Artık idare edin 😊
Ankara’nın ayazı derler de yok anacım onlar Konya ovasını
görmeyenlerdir. Çünkü rüzgarı kesecek bir dağ bir yükselti yok. Öyle olunca rüzgârdan
uçmak kaçınılmaz oldu. Biraz da hazırlıksız gitmemden ötürü birazcık
hastalandım bu şehirde. Şehrin en güzel özelliği bisiklet yolları ve rahatlıkla kiralayabileceğiniz bisiklet alanlarının mevcut olması.
Gittiğim yerlerden birisi Kelebek Vadisi. 28 derece ve % 80 neme sahip bir fanus içerisinde kelebekler için doğal ortamlar (!) oluşturulmuş. Tam bir sauna etkisiydi cildime gerçekten iyi geldi. Gezinti sırasında bir rehber size eşlik ediyor. Ancak gezinti bitince aklınızda rehberin söylediği hiçbir şey kalmıyor. Onun yerine bir broşür çok daha etkin bir yöntem olurdu. Sonrasında da film izleteceklerini söylüyorlar ama tam anlamıyla bir çizgi filmdi. Grup içerisinde bir çocuk vardı bu durumdan tek hoşnut oydu onun kahkahalarıyla biz de mutlu olduk. Tabi ki içimde sorguluyorum gerekli mi böyle bir alan? Çekebildiğim birkaç kelebek fotosunu eklemeye çalıştım.
Alaattin Tepesiydi bir diğer gezintimiz. Kardeşim tepe dediğinde psikolojik olarak kendimi hazırladım “ooo ben dağcıyım zaten” diye. Bir
yükseklik belirmeye başladı bizde çıkmaya başladık ve bu tepeye varış 1
dakikamızı bile almadı. Etrafa şaşıran gözlerle baktım ancak kendime dedim
“kızım Konya ovasındasın ne bekliyorsun?” oranın manzarasını seyrettikten
sonra, oraya ait belediyenin hizmet verdiği lavaboyu kullandık. Dışarıda çok
fazla lavabo kullanmam ben. Arkadaşla birlikte girdik ücretsiz olmasına rağmen
çok temizdi. O yüzden Konya Büyükşehir Belediyesi’ ne teşekkür ederim ve tebrik
ediyorum sokaklarda gerçekten çok temiz.
Daha sonra tabi ki Mevlana’ya gittik. Şeb-i Arus Haftası
dolayısıyla çok kalabalıktı. İleride bir gün daha iyi ekonomik şartlarda
olursam bende izlemek istiyorum. Hatta semazen gösterilerinde (gösteri demem
doğru mu bilmiyorum) bizzat yer almak istiyorum.
Daha sonra Mevlana Camii’nin çok yakınında Aziziye Camii’yi
ziyaret ettik. 1876 yılında yapılmış. Eski yapılardan çok etkilenirim. Burasıda
gerçekten çok görkemli bir yapıya sahipti. Filmlerde izlediğimiz kiliselere çok
benzettim.Kardeşim ve arkadaşlarının sınav haftasının bitmesinden ötürü kendimize bir ziyafet çektik ve araba kiralayarak Konya’nın Sille ilçesine gittik. Şehirden uzak çok güzel bir ortam şansımıza hava da çok güzeldi. Tüm Elazığlılar toplaştık.
Kafalarını çekebilseymişim güzel bir selfie olabilirmiş. Onlarda o kadar uzun olmasaydı canım. Ben güzel çıkmışım diye ekledim 😊 |
(Not: O kardeş ben ablayım.)
Sille'de kilise ve eski oluşumları gezdikten sonra Çatalhöyük’e doğru yol aldık.
Uçsuz bucaksız ovalarda yola devam edip mesainin bitmesine
15 dakika kala vardık. Oranın çalışanları da bize hoşgörü gösterip gezmemize
izin verdiler.
Bu dümdüz ovanın içinde kendini iyi saklamış olan bu dağ, fotoğrafımı şereflendirdi. |
Çatalhöyük insanların ilk yerleşik hayata geçtikleri
yerlerden biridir. Benim atalarım buradan ayrılıp devam etmişler kesin çünkü
ben de hala göçebe yaşıyorum.
Güz esintileri taşıyan fotoğraf çekmek için bayağı uğraştığım yaprakların
üzerine yatmış fotoğraflarım ne hikmetse çıkmamıştı çok sinir oldum. Hasta
olduğum için çalılıklardaki kuşburnu gözüme çarptı hemen toplayıp çantama, cebime
doldurdum. Ve akşamına da çayımı yapıp içtim.
Çatalhöyük’ten gün batımı izleyerek ilerledik. Ve Meram Bağlarına gittik. Artık soğuk dayanılmaz boyuta gelmişti. Sabahki havadan eser yoktu. Kayaları eriten çöl iklimine geçmiştik.
Çok durmadan Akyokuş’a gittik. Bayağı tepede şehri görebileceğimiz
bir yokuş gerçekten. Fotoğraf çekip güzel bir salep içip ısındıktan sonra
meşhur yerlerden biri olan Cemo Etliekmek’ e gittik.
Cemo’nun yerinde artık soğuktan, acıkmaktan ve
telefonlarımızın şarjlarını yitirmekten dolayı fotoğraf çekmeyi unuttum. Burada
bir kısmımız etli ekmek bir kısmımızda bıçak arası denen pideyi yedik.
Söylemeliyim ki bıçak arası açık ara farkla etli ekmeği ezer bitirir. Yine etli
ekmeği çok fazla öneremeyeceğim ama bıçak arasını (minik minik kuşbaşı etten
oluşuyor.) burada yemenizi öneririm.
Konya gezim çok güzel geçti. Kardeşim ve arkadaşlarıyla
birlikte çok güzel vakit geçirdik.
Konya Büyükşehir Belediyesi’ni yine tebrik ediyorum şehir
gerçekten temiz. Sokaklar çok geniş. Umarım bu şehir binalara boğulmaz. Şehir
içi ulaşım hala tam oturmamış. Öğrencilerin yoğunlukta olduğu yerler merkeze,
tren garına, terminale, çok uzak. Araba kiralamak bize para ve zaman tasarrufu sağladı.
Sizde bu şehre gitmek istediğinizde ve kısıtlı zamana sahipseniz araba
kiralamanızı öneririm. Bir günde 6 (Sille, Çatalhöyük, Meram, Akyokuş, Cemo,
Selçuk Üniversitesi) farklı mekanı gezebildik. Her şehirde olduğu gibi burada
da dolmuş şoförleri ayrı bir yazı konusudur. Köpek kelimesini de birçok
Konyalının 'kopenk' diye telaffuz etmesi dikkatimden kaçmadı.
Tekrar yolumuzun kesişmesi dileğiyle hoşça kal KONYA 😊
Harika ! Sayende Konya'yı merak ettim 😊
YanıtlaSil:) umarım yolun düşer vakit ayrılması gereken bir şehir.
Sil